11 Haziran 2025 Çarşamba

Artık Anlıyorsun

 


     Eskiden insanların birbirleriyle nasıl anlaşamadıklarını anlamazdım. Neden birbirlerine tahammül edemediklerini sorgular dururdum. İlk sorgular arkadaşlıkla ilgili olurken zamanla yönün ister istemez aşka kayıveriyor. 

     Yaklaşık 5 sene önce kankamın çok alakası olmayan bir adamla evlenmesiyle sorgulamaya başlamıştım hayatın düzenini. Ardından yakın bir arkadaşımın 6 yıllık sevgilisinden ayrıldıktan sonra çocuğun yeni sevgilisiyle hemen evlilik yoluna girmesi geldi. Ardından ablamın uzun bir ilişkisini bitirip yakın zamanda tanıdığı bir adamla evlenmesi geldi. Hepsi zihnimde yavaş yavaş bazı şeylerin oturmasını sağladı. Tek bir kavram üzerinde yoğunlaşmaya başladım: nasip!

     Nasıl olur diyordum hep, insan nasıl yeniden sever bir başkasıyla evlenir falan. Birini yeniden sevmek şans işi tabi biraz da kader. Benim aydınlandığım mevzu bu değil, evleneceğimiz insanın nasıl seçildiği. 

     Öncelikle şunu söyleyebilirim ki onu biraz biz belirliyoruz. Bazı kriterlerimiz ve keskin çizgilerimiz var. Bu çizgiler sayesinde kendimize uymadığını düşündüğümüz insanlardan oldukça uzak duruyoruz. Diğerleri şeklinde ayırdığımız insanları da kategorileştirerek kendimize en uygun olanı anlamaya çalışıyoruz. 

     İkinci olarak da onun nasıl biri olduğunu bizim nasıl biri olduğumuz belirliyor. Yani Allah bize kendimiz gibi olanı nasip ediyor, kalbimize aklımıza yaşantımıza denk olan birini. Ha herkes iyilerle evlenmiyor bazı kadınlar çok iyiyken eşleri gaddar, karaktersiz, saygısız v.s. diyebilirsiniz. Mümkündür. Allah kişiyi daima sınar kimini evladıyla kimini parasıyla kimini sağlığıyla kimini de eşiyle. Bu onun takdiriyle alakalı bir durum. Yine de biz nasıl biri istiyorsak öyle yaşamalıyız ki Allah'a ben böyle yaşadım bana kendim gibisini nasip et diyebilelim. 

     Kafam zehir gibi teoriler üretmeye başladı. Önce kankamı baz aldım sevdiği adamla evlenmedi fakat o adam sorumsuzdu şimdiki eşi sorumluluk sahibi, taşı sıksan suyunu çıkaracak bir çocuk. Diğer arkadaşımı baz alıyorum çocuğun ailesi tam bir sorunluydu, çocuk zaten sorumsuz aymaz bir tipti, şimdi arkadaşım ondan sonra kimle olsa o çocuktan daha iyi olur. Biriyle görüşüyor zaten ki gayet iyi çocuk, iskeletorla karşılaştırılamaz bile. Ablama gelince eski sevgilisi pek anlayışlı biri değildi aşırı kıskançtı tutucuydu kavgacıydı falan şimdi eşine bakıyorum kültürlü olgun kavga gürültü sevmeyen rahat sosyal bir çocuk. O kadar uyuyorlar ki birbirlerine, seviyorlar da. Hepsinin gerisine bakınca bırakın onları ben bile diyorum iyi ki onlarla olmamışlar diye. İyi ki hepsini geride bırakmışlar.

     İnsan neden oldu dediği şeylere gün gelir iyi ki olmadı dermiş. Bu insanın kadere teslimiyeti, nasibi anlama sürecinde olgunlaşmak için gittiği yolmuş. Bazı şeyler yalnızca olması gerektiği gibi olmalı derler ya, hah aynı o işte. Allah bizleri aslında bize en uygun olanla birleştirmek için uygun olmayanlardan koruyor mesele tamamen bu.

     Eşinizle, denginizle, en hayırlınızla buluşmanız dileğiyle. Sevgiler. 

Şiddet Meselesi

 


     Bugün yaşanan canice olayın ardından ben de kendi hikayemden bahsetmek istiyorum. Yargılanacağımı bile bile anlatacağım bir hikayeden. 

     Oldum olası naif bir insan oldum. Üniversiteyi bitirene dek kırılgan, naif, sevilmemek karşısında güçlü duramayacak olan, tahammülsüz, tam bir pamuk prenses. Her şey toz pembe, zaman zaman parlak ve janjanlıydı benim için. Arkadaşlık ilişkilerimde hep seçici aşk ilişkisinde doğru adamı bekleyen net bir çizgim vardı. 

     Bu anlatması güç bir hikaye. Senelerdir kimseye kolay kolay anlatmadığım ama benim senelerimi yiyen benden çok fazla şey götüren bir hikaye. Hazırsanız başlıyorum. 

     Veee senelerce beklediğim doğru adam geldi. Eveeet çok aşık olduğumu düşünüyorum pamuk gibi naif kırılgan bana bakarken gözlerinden aşk akıyor. O kadar merhametli o kadar ince düşünceli ki. Ben açken yemek yemiyor ben olmadan hiçbir şey yapmak istemiyor. Ruh ikizim, aynam, 10 dk fazla yaşaması için ömrümden günler verebileceğimi düşündüğüm bir adam. Onu diğerlerinden farklı kılan naif olması. Ellerimi öpmesi, en ufak bir sıkıntıma kendi sıkıntısıymış gibi içlenmesi. Parmağıma diken batsa orda oluyor, yüzünden görebiliyorum sanki kendi canı yanıyor. Bunları ileriyi daha dikkatle okuyun diye yazdım. 

     Bir zaman sonra sık şekilde tartışmaya başlıyoruz. İstediklerimizi birbirimize kabul ettirme düşüncesi belki. Bir akşam tartışıyoruz ve gece vakti sinirlenip az ilerdeki kafeye gidiyor beni orada yalnız bırakarak. Tehlikeli bir şehirdeyiz pek güvenli bir yer değil. Karşıdan atletli iki serseri geliyor ben yolumu değiştirerek adımlarımı hızlandırarak yürüyorum bunlar da duyacağım şekilde konuşup gülerek peşimden geliyorlar. O kadar korkuyorum ki adeta koşar adım ilerliyorum kafeye doğru epey uzaktayım. Bunlar iyice yaklaşınca imdaaat kimse yok mu diye bağırıyorum etrafta da kimseler yok can havliyle ilerlerken köpek sürüsüne rastlıyorum çok da korkarım köpekten. O kadar hızlı koşuyorum ki beni parçalamasınlar diye imdat çığlığıyla bağıra bağıra kafeye giriyorum. Buradaki aç köpekler bir kaç sene önce kızın birini tanınmayacak hale getirir seviyesinde saldırmışlardı, onu anımsadığımdan dizlerimin bağı çözülüyor. Yurda geliyorum kafam allak bullak. İlk kez kendimi bu kadar yalnız bırakılmış, çaresiz ve kafası karışık buluyorum. Çevremde duygusuz biri olarak bilinirim ama o gün gözlerim dolu dolu duşa giriyorum. Hayır diyorum ağlamayacağım olur böyle kızgınlık anları. Ama içten içe güvenimi kaybediyorum beni öylece bıraktı başıma bir şey geleceğinden korkmadan. Bu düşünce beni yaralıyor. 

     Tekrar tekrar güzel günler yaşıyoruz çok güzel günler. Ama üst üste tartışmaya başlıyoruz. Bana yalan söylüyor bir kez. Tavırları değişiyor eski sen değilsin dediğimde hiçbir şey ilk zamanki gibi olmaz savunmasını yapıyor. Ben eskimek değişmek istemiyorum ben sevme sebeplerim ortadan kalkmasın istiyorum. Kendi içimde sürekli bir mücadelem mevcut. Çünkü ben de değişiyorum, kırıldıkça keskinleşiyorum. Ben keskinleşmek istemiyorum. Ama sevdiğine eminim çünkü beni mutlu etmek için elinden gelen her şeyi yapıyor. Aşkla bakıyor. Ben de seviyorum bir insanın bir insanı sevemeyeceği kadar, aklın idrak edemeyeceği kadar. Tek dayanağım o sevgi sanki. 

     Yemekhanede kavga ediyoruz. Ben de çok gencim fevriyim o zamanlar alttan almayı pek bilmiyorum. Bildiğim tek bir yöntem var tartışma anında yurda kaçmak, birbirimizi kırmamak için ortamdan kaçmaya çalışıyorum o bunu hep terk etmek olarak anlıyor. İlgisi yok. Tartışma esnasında otur şuraya diye bağırıyor elini yumruk yapmış eli havada. Bana inmiyor o el bana uzakta. Bir kaç saniyeliğine dünya duruyor sanki. Yanlış görüyorum masaya vuracaktı herhalde diyorum. Kalkan el iner bunu farkındayım. Dikkatimi çeken şey son zamanlarda kavgalarımızda sürekli bela okuması. Bir şeye bela okursan o asla düzelmez. Elini oraya buraya vuruyor sinirden. Öfke kontrolü konusunda problemi olduğunu düşünmeye başlıyorum. İlk kez böyle şeyler görüyorum çok ürkütücü çok:   

     Gel zaman git zaman çok fazla kavga ediyoruz ve ayrılıyoruz. Ayrıldıktan sonra bir durakta rastlaşıyoruz. Şehir merkezine gideceğim ben. Burdan sonrasını yazmak çok güç. Otobüse biniyoruz ve saçma sapan bir sebepten kavga etmeye başlıyoruz. Bana senin kafanı bu cama sürterim falan diyor yarım saat boyunca bana şiddet içerikli tehditler savuruyor o kadar utanıyorum ki erken iniyorum otobüsten bu da iniyor. Bırak çekil diyorum tek istediğim uzaklaşmak, korkuyorum o kadar çok korkuyorum ki eminim o an, o bir insan değil o an bir canavar. Gözü dönmüş gibi benim karşındaki sevdiğin kadın. Kolumdan tutup çekiştiriyor atmye çekiyormuş yemek yedirecekmiş bana. Az önce beynini dağıtırım diyordun kafanı sürterim diyordun ne yemeği. Beni döveceğini düşünüyorum yani o kadar zor bir an ki kelimelerin yetmiyor anlatmaya. O kadar çaresizim ki. Birileri geliyor yardıma. Kurtarıyorlar beni. Kurtarıyorlar mı bilmiyorum. Önce karakola gidiyorum. Sonra annem arıyor ikna ediyor beni karakoldan çıkmam için. Gerek yok diyor hayatıyla oynama. Yurda gidiyorum koştur koştur. Duşta 4 saat suyun altında öylece duruyorum sürekli ağlıyorum. Kabullenemiyorum. NEDEN? Kafamdan geçen tek şey neden ve nasıl olduğu yemin ederim adlandıramıyorum. Bu insanı senelerdir tanıyorum sezmemiş olabilir miyim? İşin korkun. yanı ne biliyor musunuz seviyorum o gün bile ertesi gün ya da ertesi gün de. Pek sağlam olmayan bir binada kalıyorum her akşam arayıp umarım ölürsün temalı şeyler söylüyor sürekli beddua ediyor. Psikolojim harap oluyor beni hasta ediyor.

     Bunun bi iyi bi kötü yanlarını psikolog bir arkadaşımla paylaşıyorum. Çoklu kişilik bozukluğu sanırım diyor. Kontol altına alınabilir öfke problemi de ama o zamana dek uzak dur. Uzak durmaya çalışıyorum kendimce. Çok zorlanıyorum. Bir de hayatına girdiğim insanları iyileştirmek gibi bir misyon edinmişim çocukluktan beri. Kötü biri değil belki hastadır diyorum. Benim için önemli olan hala beni seviyor olması ve kötü biri olmaması. Belki diyorum abartıyorum, abartırım ben olayları çünkü bazen. Sonra bir arkadaşım o dönem biriyle tanışıyor. Bunda büyü olduğunu söylüyorlar. Haa diyorum tamam böyle değildi bu çocuk aslen böyle değildir bunlardan olmuş. Ya nolursa olsun kabullenemiyorum. Kötü diyemiyorum. Değişik bir psikolojideydim bilmiyorum. 

     En son gün 7 Temmuz 2012. Keşke o günü hafızamdan silebilecek bir teknoloji olsa. Yıldönümümüz sana sürpriz hazırladım diyor. Gerçekten çok güzel bir sürpriz hazırlamış. Tek düşündüğüm inşallah çok para harcamamıştır oluyor burs alıyor çünkü zorda kalsın istemem. Bir umut doğuyor içime bugün her şeyi düzeltebilir belki ona yardım etmeye hazırım. Sevgi her şeyi çözer diyorum. Dışarda pek et yemem ama o gün yediğim et az daha beni zehirliyor. Orda tartışıyoruz aslında midem de korkunç bulanıyor sesini yükseltiyor olay çirkinleşmesin diye kalkmak zorunda hissediyorum. Yine kaçıyorum. Peşimden geliyor ilk hatırladığım 'gerizekalı' diyişi. Hayatım boyunca annemden babamdan 'deli' lafımı dahi duymadım bir tek fiske yemedim. Şiddet denen şey beni o kadar korkutuyor ki. Sonra bi cafeye giriyoruz. Et yüzünden o kadar kusuyorum ki kan kusuyorum bir müddet sonra. Bu dışardan bağırıyor 'sakın bir şey gelmesin başına ölme mölme başıma kalma' hayat boyu hiçbir küfür ve söz beni bu kadar incitmemişti. Çıkıyorum ordan ciddiye almıyor sanırım elinde fotoğraflarımızın olduğu çerçeveler var yere atıp kırıyor onları. Ayakta pek duramıyorum omzundan tutmaya çalışıyorum itiyor beni. 5 dakika sonra yan kaldırımdan biri geçiyor sınıfımızda beni senelerdir seven bir çocuk var. Onu görüyır bu bir anda sarılıyor bana aramızda bir sorun olmadığını göstermeye çalışıyor sanki. Hayatımda hiç bir gecenin kıyamet olacağını düşünmedim o gece kıyamet oluyor bana. Yavaştan başım dönüyor kendimi çok kötü hissediyorum gelmek istemiyorum deyip kaldırıma çöküyorum. Sağ bileğimden tutup çekiştiriyor o caddenin sonuna kadar. Yurda vardığımda sabaha dek ağlıyorum. Hazmedemiyorum. O hasta değil o büyülü değil o kötü. O kötü biri. Bunu kendi kendime söyleyip söyleyip ağlıyorum. Etlerim kopuyormuş gibi bir his. Kendime yediremiyorum ona yakıştıramıyorum dahası bu olanlara rağmen hala onu seviyor oluşum için kendimi bağışlayamıyorum.Ordan kaçarak eve döndüm bir daha da onu hiç görmedim. O günki çekiştirmeden dolayı bileklerimde günlerce geçmeyen izler olmuştu sağ bileğim 2 gün şişti. 

     Olaydan bir kaç ay sonra Ankara'ya yerleştim. Sağ bileğimde aylarca iplerden bir dolu bileklik vardı. Neden biliyor musunuz çünkü bileğime bakamıyordum . Her akşam yastığa başımı koyduğumda ağlıyordum sanırım 2 sene her gün ağladım. O adamı tamamen silip tüm bunları unutmak 4 senemi aldı. Olaylardan sonra her gün 1 ses kaydı yapmıştım. Hala açıp dinleyemem onları. Ruhum o kadar derin yara almış ki. Üzerinden çok uzun seneler geçti ama ben hala 7 temmuz tarihini gördüğümde o günü eve kapanarak mutsuz şekilde geçiririm. Ruhumun imdat çığlıklarını duyarım. Ben bir insanı sevmek dışında hiç bir şey yapmadım hiç birini hak etmedim. Ömür boyu bana miras kalacak bir kırgınlığı kaldırabilecek bir yüreğim de yoktu ama kaldırdım. Belki de kaldıramadım bilmiyorum. Biliyorum ki 7 sene değil 27 sene de geçse ruhum aynı şiddette sancıyacak. Çünkü bunu bana bir yabancı yapmadı öyle olsa daha kolaydı bunu bana en sevdiğim insan yaptı. Eğer daha erken kabullenseydim tüm bu olanları senelerimi kaybettiğim bir travma olmayacaktı belki de. Bu kadar kırılmayabilirdim. Yazıyorum nolur siz yaşamayın diye. Her ne varsa hayatınızda bu ya da buna yakın nolur kabullenin nolur sizi yavaş yavaş yok etmelerine ağlayarak karşılık vermeyin.

     Ben tekme tokat yumruk şeklinde bir fiziksel şiddete maruz bırakılmadım bu hikayede. Ama ben kolumadn tutup yol boyu sürüklene sürüklene götürüldüğüm 2 günü de bir gün bile unutmadım. Unutmayı o kadar çok isterdim ki unutabilmeyi. İnsanlar insanlara sevgilerini hatırlıyorlar ben kadınlık onurumun ayaklar altına alınışını. Bir insan bir gün içinde ne kadar sevilmeyebilirse o kadar sevilmedim. Bu yazıyı bir şiddet mağduru olarak yazıyorum. Bugün bana ne kadar güçlüsün, nasıl böyle kaskatısın diyen kadınlar için yazıyorum. Dün inmeyen o tokat, yumruk ya da her neyse devam etseydik inecekti hepiniz biliyorsunuz. Bir gün bu travmayı unutacağımı biliyorum. Hak etmemiştim diye düşünmeyi bıraktığımda belki. İnsanlara güven problemimi aştığımda belki. Kalbimi temiz tutma savaşıyla iyi biri olarak yaşamayı tamamladığımda belki. 

     Bugün yaşanan o olaydan sonra çok düşündüm. Nolur sadece eş sevgili değil arkadaş komşu akraba her kimse size psikolojik ve fizyolojik şiddet uyguladığında ondan uzaklaşın. Delirmemek için zarar görmemek için ileride yaşayabileceğiniz o güzel günler için uzaklaşın. Dilerim yolunuz hiç sizi yaşayan bir cesede dönüştürecek kadar kötü insanlarla karşılaştırmaz. Sevip sevildiğiniz ve hiç incinmediğiniz günleriniz olsun. Sevgiler.

DİPNOT:Bu yazı 2015 yılında yazılmış, buraya yeni taşınmıştır. 

İnsanın Kendine Yaptığı Kötülükler Diyorum

      1.İnsanlar ne düşünür, elalem ne der diyerek yaşamak


     Yarın 60'lı yaşlara bakıp 'ne boş geçirmişim ömrümü' demek istemiyorsan insanların düşüncelerine bağlı kalmayacaksın. Kimse senin nasıl mutlu olacağınla ilgilenmez çünkü; yalnızca kendi hayatlarındaki eksiklikleri sende tamamlanmış görürlerse rahatsız olurlar. İnsan böyle bir varlık. Öyleyse de bırak rahatsız olsunlar. Bir kez yaşayacaksın başka şansın olmayacak ne yaparak mutlu olacaksan onu yap. Otostopla dünyayı dolaş, uç, gez, eğlen. Hayalin neyse onu yap.

     2.Ertelemek

     Ne zaman toprak olacağın belli değil; seviyorsan söyle, yorulduysan bırak, yolun yanlışsa doğrul, pişmansan ara ne yap et telafi et doğru olana yönel mutlu olacağın yere koş erteleme. Yarın yapmak istediğinde yapabilme yetini kaybedebilirsin, sevmek istediğin insanı başkasıyla görebilirsin, dostunu bıraktığın yerde bulamayabilirsin. O yüzden erteleme hiç bir şeyi.
   
     3.İçine atmak

     İyi ya da kötü hiçbir şeyi içine atma kendine bu eziyeti yapma içinde ne varsa kırmadan dökmeden usulünce söyle son 1 dakikan kalmış gibi konuş insan yaptıklarından değil yapmadıklarından pişman olur unutma.

     4.Korkmak

     Gelecekten korkmak cesaret edememek. Evet ileriyi düşünerek hareket etmek genellikle iyidir ama risk almadan cesaret etmeden asla en yukarıyı göremezsin. 

     5.Kendini sevmemek

     Sen kendini sevmez, kusurlarınla barışmazsan başkaları seni nasıl sevebilir ki? Önce kendine saygı duy, güven, sev. Sürekli kendini suçlarsan , hatalı görürsen ileri adım atamaz daima olduğun yerde çakılı kalır mutsuz olursun.
 


   6.Çok bağlanmak

     İnsana eşyaya yaşama yeteri kadar bağlan. Aşık olma, sevme, değer verme, kalben bağlılık duyma demiyorum. Her şeyin yapma. Bazen sevince hayatın merkezine öyle koyuyoruz ki o her şey oluyor; ailen dostun sevdiğin.. O gidince her şeyini kaybetmiş gibi oluyorsun. O yüzden çok bağlanma işte, bu sayede gidince yıkılmazsın, şartlar kötüleşince hayatla bağını kaybetmezsin. Bağlan ama hiç kaybetmeyecekmiş gibi değil hem hep olacakmış hem de her an sonu gelebilirmiş gibi. Hayal, kur, yapabildiğin ölçüde hayallerini yaşa ama gerçeklik içinde yaşa. Bulutlar üstünde dolaşma, ayakların yere bassın.

İsrafçı ve Gösterişçi İnstamomlar

      


     İnstagramın iyice popülerleşmesinin ardından hamile olduğunu öğrenir öğrenmez çocuğu ve kendisiyle ilgili gerekli gereksiz tüm detayları göze sokan enteresan bir kitle türedi : instamomlar. Ortak özellikleri doğurganlığın bir tek kendilerine bahşedildiği ve çocuklarını başarı olarak görmeleri.

   * İlk olarak hamile olduklarını çift çizgi bir hamile testiyle story atarak duyuruyorlar. Daha anne babalarına demeden instagramda paylaşıyorlar neden çünkü bu önemli bir detay hepimiz anında öğrenmeliyiz bu uluslararası alanda büyük önem teşkil eden olayı.

   * Ardından an be an haftalık tüm gelişmeleri okuyoruz. Kaçıncı haftada ablamız nereye kusmuş, ne alışverişler yapmış, nerde doğuracakmış, ne kadar para verecekmiş bu detayların hepsiyle aydınlanıyoruz.

   * Cinsiyeti öğrenen kitle ultrason fotoğraflarıyla kolajlar yapıyor ordan öğreniyoruz. Öğrenmeyen kitle daha fena cinsiyet öğrenme partisi yapıp balonlara pembe mavi kağıtlar koyup patlatarak çocuklarının cinsiyetlerini öğrenmeyi kendilerine aksiyon haline getirip bununla ilgili 983876 fotoğraf ve 73645 story atarak günümüzü şenlendiriyorlar. O gün yapılan onlarca hazırlık, çöpe giden tonlarca yiyecek ve tüm gününü orda geçirmek zorunda kalan davetsiz misafirlerden bahsetmiyorum.

   * Hamile çekimleri ; en fenası bu galiba. Ağaçtan ağaca gerilmiş ip ve ona asılı doğmamış çocuğun 3 yaş kıyafetleri, ablamız karnını tutarak oturuyor. Yüzünde 10 kilo makyaj ve abiyeyle yeşilliğin bol olduğu bir parkta. Ne demek bilmiyorum bakın süslendik püslendik burda evladımızı bekliyoruz mu ne. Ya da çocuk doğduktan sonra bak bunlar seninle ilk çekimlerimiz mi diyecekler asdfghjkl umarım demezler. Annem babam olsa yürümeye başlarken evi terki diyar ederdim. Neyse efendim konuyu dağıtmayalım.

   * Babyshower var bir de aynı şekilde israfın dolu dolu yapıldığı ve vatana millete hayrının ne olduğunu daha kimsenin kestiremediği aktivite. Yabancı ünlülerden gören Türk ünlülerimiz yapınca benim o ünlüden neyim eksik ben de doğuruyorum diyen halka yayılan virüs.

     * Çocuğun doğum anına geliyoruz. Doğuma saatler kala hastahaneye giden annenin tüm sancılarını video video izliyoruz, karnını ovanlar ayaklarını ovanlar sancı verilirken story atanlar var. Hah şimdi çıktı çıkacak çocuk bakın izleyin diyorlar herhalde. Yani ne kadar acı çekiyorum bakın, içimden yapma kardeşim zorla mı yaptırdılar diyorum hep. Sanki silah dayadılar kafanıza ey hak. Neyse daha kötüsü doğum fotoğraflarının çekilmemesi gereken şekilde çekilmiş olan halleri. Tamam doğum büyük bir mucize evet sizin çocuğunuz size mükemmel de geliyor ama plesentalı kanlı göbekli çocuğu görmek acaba hepimizin hoşuna gidiyor mu? Yıkanmadıklarını biliyorum ama cidden çok kötü fotoğraflar gördüm yani çocuk silindikten sonraki hali koyulsa olabilir diyorum. Doğum anını ölümsüzleştirmek tamam ama her detayı sizde kalsın güzel olanları paylaşın, daha güzel olmaz mı? Çocuğun kafası çıkarken çekilen fotoğraflar var ya. Ondan sonra gel de doğur.

     * Çocuğumuz doğdu artık her ay yanına çarsaflarla ve kıyafetlerle ayını yazdığımız fotoğraflar atılmaya geldi. Her storyde çocuk konuşturuluyor mesela 'meyaba ablalar abiley bugün 2. ayıma giydim'. Allah'ııııım bu nedir neden yapıyorsunuz bunu neden? Sevgi mutluluk bunları anlıyorum ama insan bunu neden yapar bu normal bir hareket mi? Whatsapp'ta çocuklarının dilinden bize de msj atıyor bu güruh. Aşırı gereksiz mesajlar alıyorum 'meyaba abla bak mavi çoyaplarımı giydim' falan. Banane ne zaman ilk kakasını yaptı ilk yürüdü konuştu ben sizi takip ediyorum kirli bez görmek istesem kendim çocuk yapıp altını açıp açıp bakarım de mi?

   * Çocuk okula gidiyor instamomluk bitmedi daha yeni başlıyor. Çocuğun dışarda içerde okulda odasında her yerde boy boy fotoğrafları var. Çocuklar için bu kadar tehlike varken anne babalar kendi elleriyle yabancılara çocuklarının okulları evleri ve arkadaşlarının kimler olduklarını ve yerlerini sunuyor. Bu güvenlik zafiyeti onları neden anlamıyorum hiç ama hiç korkutmuyor.

⇒ Çocuklarımızı paylaşamayacak mıyız? Elbette paylaşacaksınız ama böyle değil. Ondan prim yapar gibi değil. Onu bir başarı olarak görerek değil. Kendi başarılarınızla öne çıkın çocuk herkes doğurabiliyor inanın bana meziyet değil. Bu bize doğanın bir armağanı zaten. Onun güvenliğini düşünecek hesap herkese açık olmadan paylaşın, herkese açıksa konum belirtmeyin, çıplak resmini koymayın, çocuğunuza kelimeler ezberletip videosunu çekerek reklam geliri beklemeyin, oyuncu olması için özünü kaybetmesine doğallığını yitirip çocukluğunu kaybetmesine izin vermeyin. Kendi özelinize ve onun özeline saygı duyarak adım atın. Lütfen, bunlar onların geleceği için çok önemli.

Saçma Sapan Bir Flört : İzci Bey

      Bundan sonra aklıma geldikçe saçma sapan flört maceralarımı anlatacağım. Okurken ne kadar şanslı olduğunuzu düşünürsünüz belki de eğlenirsiniz bilemiyorum. Benim için yazmak eğlenceli olacak. 

     Ah okul ah..

     Okul dolayısıyla bir eğitimde görevliydim. Arkadaşımla birlikte görevi icra ederken hocalardan birine yardım ediyorduk. O hoca da etkinliklere yanında bir asistanla geliyor. Yeşil gözlü, uzun saçlı, yakışıklı bir çocuk. İzci bey. O esnada dikkatimi çekmiyor ama. Görev esnasında ben ölmüş bitmiş, eve dönmek için fırsat kollarken biri 'şu çocuk da sürekli sana bakıyor' diyor. O zaman dikkatimi çekiyor. Arkaya bakarken bile sağda solda olanı görebilirim öyle denince dikkat ediyorum, evet bakıyor. Yine gereksiz yüklenmiş bir misyon. 

     Çocuk bir ara gelip konuşmaya çalışıyor bizle, salak salak davranıyorum. Bakmıyorum, kaçıyorum. Uzun zamandır flört meselelerine uzak olduğumdan ne konuşacağımı bilmiyorum. Bir de tipim bozuk. Akşama kadar o kadar yorulmuşum ki muhtemelen aynaya baktıktan sonra yorganın altına girip kendi tipimi unutmaya çalışacağım. Bir de bu tiple çocuğun hafızasında kazınmak istemiyorum. Neyse efenim biz ara sıra etkinliklerde yeniden karşılaşıyoruz, sadece uzaktan bakışlar ama. 

     Yoğunluğum nedeniyle görevden ayrılıyorum. Çocukta acayip bir karizma var uzaktan bakınca, piç tipi var. İşte kilit nokta orası, "kesin nerde akşam orda sabah bir tip bana gelmez "diyorum unutuyorum gidiyor. Yine de bu çocukla belki karşılaşırım o rezalet tipimi hafızalardan sileyim diye acayip süslenip gittiğim bir gün başka birine rastlıyorum, o da "bana mı süslendin" diyor. Onla amansız bir flört macerası başlıyor. O bambaşka bir konu, o tamamen rezillik, sonra anlatırım :)

     Sarmaşığın Başlangıcı

     Olaydan 6 ay falan geçiyor.  O gün karşılaştığım beyle rezil şekilde biten flörtün ardından başımı ellerimin arasına alıp düşünüyorum "bu kimin ahı ola" diye. Aklıma İzci bey geliyor. Geçmiş gitmiş diyorum ama bir yanım da acaba diyor. Tam o sıralar bir arkadaşım o çocuğu beğendim benle yapar mısın diyor. Diyemiyorum da olayın aslını. Neyse arkadaş için çiğ tavuk yenir, utangaç da bir kız kendi yapamaz, ben mutlu olamadım onlar mutlu olsunlar. İç sesim de diyor ki bu kız her gün birine yazıyor bunu unutur gider ben ekleyeyim de kenarda dursun :) 

     Çok iyi tanıdığım arkadaşlarım dışında kimseyi eklemem sosyal medyada. Ama İzci beyi eklemeye karar veriyorum. Yüzünü de çok iyi hatırlayamıyorum malum instada da profil resmi çok küçük. Bunun adını yazınca bir profil çıkıyor, faceini inceliyorum, yüz aynı, tip aynı, saçlar nerdeyse aynı, meslek aynı okul aynı. Tamaaan doğru kişi. Ama eklemiyorum önce bir deneyeceğim. Çocuğa arkadaşımın fake hesabından zibilyon tane msj atıyorum, neler neler. Etkilemek için. Geri dönüş yapmıyor. Ekliyorum, eklemiyor. Aşırı gözüm tutuyor tabi tanımadığı kadınlarla ekleşmiyor adam, yavşayanlara da cevap vermiyor. Hemen kendi hesabımdan ekleyip, konuşmaya başlıyorum ama her zamanki gibi odun odun konuşmalar. Arkadaş olmaya çalışıyorum çünkü benim için arkadaş olmak öncelik. Zaten arkadaşıma ayarlayacağım ya kendimi asla katmıyorum. Konuşması sarıyor.


     Rezillik Kat Sayım

     Bir müddet konuştuktan sonra "ya sen X hocanın öğrencisi değil miydin" diyorum hayır diyor. Sorular soruyorum ne sorsam "hayır ben o değilim, bahsettiğin kişileri tanımıyorum" diyor. Tabi ki inanmıyorum böyle bir tesadüf olması mümkün değil. Daha sonra anlaşılıyor ki bu İzci bey değil. Bu bambaşka bir adam. O kadar da konuştuk şimdi listeden kim çıkarak, ayıp da oldu. Kafamda tek soru işareti; ya bu rezilliğimi birine anlatırsa? Çünkü bir popülaritem var benim okulda, iyi tanınıyorum. Çok zekiyim, şöyle böyle hatasızım diye ortalarda dolanıyorum, bu öğrenilmemeli. Çocuğa bunu uygun bir dille izah ediyorum. Diyor ki "kimseye söylemem ama bir şartla kahve içersek"Olay iyice sarpa sarıyormuş gibi hissediyorum, daha önce hiç netten tanıştığım biriyle buluşmadım. Böbrekçi midir, deli midir,  yapışır mı bilemiyorum ki. Ama sırf kimseye anlatmasın da arkadaşlarım benimle dalga geçmesin diye buluşmayı kabul ediyorum. Bir de merak ediyorum. İzci bey olmadığına hala inanmıyorum çünkü beni kandırmış olabileceğini düşünüyorum. Belki eğlenmek için korkutmak istemiştir beni. Herkesi kendim gibi sanıyorum.


     Buluşma Günü

     Ne giydiğim hakkında en ufak bir fikrim yok çünkü bu bana göre flörting bir buluşma değil. Işığa doğru yürüyormuşum gibi. :) Bahçeli 35'te sürekli gittiğim bir cafe var, buluşma mekanı olarak orayı belirliyoruz, ben hep orada oturuyorum meğer o da hep oraya takılıyormuş. İlginç şekilde hiç karşılaşmamışız. Oturup tezle uğraşıyorum zaten inanılmaz stresli bir dönem, kendime bile vakit ayıramıyorum. Kafamda bin bir sorun, ben şimdi bu adamı nasıl tanıyacağım? Yakasına kırmızı bir karanfil istesem iyiydi :) Sosyal medyada tanışan insanlar instada başka gerçekte başka diye anlatıyorlar ya hep. Ben shop mop yapmıyorum fotolarıma tamam ama ya beni tanıyamazsa, ya "senin neren benziyor fotodakine" çıkışı yaparsa? Yoğun stres altında cama yapışık masalardan birine oturmuş bekliyorum. Ona da şu masada oturuyorum diye bildiriyorum. Birazdan gelip karşıma oturuyor. Kıvırcık saçı epey uzun, küpeli, uzun boylu, neşeli yakışıklı bir tip. Zaten tek tip adamları beğeniyorum sanırım. Yani bu çocuğu koy bir vitrine derler ki bizim kızınki. Neyse ne konuşacağımı ilk 5 dk bilmiyorum, tezden konuşuyorum. Normalde erkek arkadaşlarım kızlardan çoktur, her ortamda oldukça rahatımdır ama geriliyorum. Sigaradan nefret ederim sigara kokuyor diye dışarıda oturmamışken dışarıda oturalım mı diyor, sigara içiyormuş. Noluyorsa ondan sonra oluyor. Kafamın içinde herifi değerlendirmeye başlıyorum. İç sesim "sigara içiyormuş neyse hadi iyisin baştan eledin" diyor. Dışarıda oturuyoruz.

    Alalım Bakalım

     Kahveleri ben ısmarlayacaktım, bu arada hesap ödeme olayları benim için hiç mühim değildir yanlış anlaşılmasın. Kahve almaya kalktığımızda orda şekerlemeleri görüp "bana bundan al" diyor. Aşırı garipsiyorum. Samimi tavır hoşuma gidiyor ama bir şey de beni rahatsız ediyor. Ne olduğunu bilmiyorum, tek bildiğim bu hareketin bünyemde rahatsızlığa sebep olduğu. 

     Havadan sudan konuşurken zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorum. Gayet eğlenceli geçiyor. Çok kafa çocuk. O da kariyer konusunda benim gibi biriymiş. Çok fazla gezen eğlenen, anı yaşayan bir tip. Sorumsuz, tasasız. Eski bene aşırı benziyor. Mizahşör de bir tarafı var. Oturduğum süre boyunca aklımda tamamlamam gerekenler dolaştığından çok da yoğunlaşamıyorum. Kalkmam gerek deyip kalkıyorum. Tam kalkarken birbirimizde numaramız olmadığını fark ediyoruz. Orda numaramı istiyor, isterken de tlf kilidini gözümün önünde açıyor. Minik detaylar ama hoş. O zamana dek numaramı ısrarla istememiş olması, gözümün önünde tlfnu açması, konuşma boyunca tlfnunun hiç çalmaması ya da msjlaşmaması daha doğrusu tlfla hiç oynamamış olması, masaya odaklanması kafamın içinde pozitif puan olarak kalıyor. Ama kalkar kalkmaz diyorum ki "bu o değil". Onun tüm pozitif izlenimlerime rağmen doğru insan olmadığını hissediyorum, sebebim yok ama içimden bir his ona güvenmemem gerektiğini söylüyor. 

     Stalk

     Tüm sosyal medya hesaplarını didikliyorum, açık saçık hesaplar eklememiş, swarmda millete yürümek amacıyla bin kişiyi takip etmemiş. En azından dışarıdan öyle gözüküyor. İnstası zaten çok acemi, artistik fotoları yok. Konserden konsere koşan gezenti bir tip olmasının getirisiyle bir dolu konser zamazingosu var. Arkadaşımın kartlarıyla tarot bakıyorum, kötü bir şey çıkmıyor. Ama rüya görüyorum, onun hayal kırıklığına uğratacak bir karakter olabileceğini yorumladığım rüyalar. Bilinçaltımdır belki diyorum ama hissediyorum, bu çok düzgün gözüken adam gözüktüğü gibi değil.

     Bu adamda beni şaşırtan şu. Ne düşündüğünü asla bilmiyorum. Arkadaş mı olmaya çalışıyor flört mü ediyor. Benimle flört etmek çok zordur, ben ne hissettiğimi düşündüğümü asla belli etmem. Ta ki ciddi manada bir adım alana kadar. Karşımdakinden emin olana kadar arkadaş olmaya çalışırım. Çünkü bana uygun biri değilse ama iyi biriyse kaybetmek istemiyorum, arkadaşım olsun işte o daha kıymetli diye düşünürüm. Ben zaten ne idüğü belirsiz hareketler yapan bir tipim karşımdaki de öyle olunca anlamsız bir şey oluyor. Çok da yanlış bir zamanda karşılaştık, aynaya bakacak vakti zor buluyordum. 

     Çok ilgisiz bir adam gibi. Bir sorar bir sormaz. Bir ara denemek istedim kıskandığını fark ettim. Hiç alışık olduğum bir erkek tipi değil, benim tanıştığım adamlar hep çok ilgili üzerime düşen adamlar oldu. Yeni nesil erkekler gerçi değişti, kadınlar yazıyor hep, bunlara da onun güveniyle bir rahatlık çökmüş. Bir yazıyor bir yazmıyor. İç sesim sana yazmıyorsa başkasına yazıyordur diyor. Bana göre bir erkek senden gerçekten hoşlanıyorsa arar, sorar, merak eder, özler, bir şekilde çabalar. Bu sadece erkekler için geçerli değil, kadınlar olarak da duygu yoğunluğuna karşı koyamıyoruz çoğu zaman. Bu adam istekli değil, istekliymiş gibi davranmıyor, o zaman ben de arkadaş statüsüne koyarım diyorum. Bu bir kaç kez görüşmek istiyor ama hep çok geç saatler, koca şehirde ordan oraya gitmek güç, gitsem arabam yok, geri dönmem sorun olacak. 

     Son görüştüğümüzde niyetini anlıyorum kesinlikle arkadaşlık değil, hoşlanıyor. Lavaboya gittiğimde kimden msj geldiğini görmek için bana msj atmış durup dururken. Dünkü bebeye bak, yer miyiz bunları, neler gördük. Sürekli dokunmaya çalışıyor ama o kadar odun ki bu kafayla bırak ilişkiyi flört edemez bu tip. Zaten vakit de ayıramıyorum, biraz sabretse dönem bittikten sonra vakit ayırırdım ama boşver diyorum bu benim kafamdaki erkek profili değil.

     Şöyle de bir durum var. Eskiden flört mlört yoktu. Direk birinden ya hoşlanırdın ya hoşlanmazdın. Ya çıkardın ya olmaz derdin. Şimdi takılması ayrı çıkması ayrı, flörtü ayrı. Hangisinin ne zaman başlayıp ne zaman bittiği belli değil. Tamam burda kapandı olay diyorsun ama netlik yok ya yarın gidip biriyle görüşsen arada bir şey olsa bu defa bitmemiş olay vardı, aynı anda iki kişiyle mi takıldın olacak. Saçma sapan bir durum ya. Ben netliğin kölesiyim, böyle alengirli işler hiç bana göre değil.


     Karşılaşma

     En son 1 hafta önce görüşmek istediğinde kargo beklediğimden gidememiştim. Dışarı çıkıp arkadaşlarımla buluşana dek bir yerlerde ders çalışmayı düşünüyordum. Tam 1 saat Kızılay'da oturacak yer aradım, kiminin interneti yok kalabalıktan, kiminde gürültü çok, kiminde yer yok. O kadar yoruldum ki aklıma onla oturduğumuz kafe geldi. Zaten o kafenin hep Bahçeli şubesine takılıyorum, bari Kızılaydakine gidip oturayım dedim. Yukarı doğru epey yürüdüm, nefesim kesildi artık oh be nihayet geldim dedim. Dışarda biri oturuyor baktım ama seçemedim. Bu. Yanında bir kadın var. Karşı karşıya değil yanyana oturuyorlar. Çok samimiler. Önce bir afallıyorum. Aaa naber diyor ayak üstü bir konuşuyoruz, ne konuştuğumu tam bilmiyorum, oturmak ister misin diyor yok sağ ol diyorum. Yüzsüzlüğe bakar mısınız? Geçen hafta görüşmek istediğinde görüşseydim ayakta uyuyacaktım demek ki. Belki yeni bir kadındır. Sanmam, erkekler hep kenarda birilerini tutar, tutmuş kızı kenarda, belki de sevgilisi varken benimle konuşuyordu. Beni nasıl böyle bir tufaya getirmeye çalışır? Kafamda bin bir düşünce dolaşırken "arkadaşlarımla görüşmeye geldim görüşürüz" deyip uzaklaşıyorum. Kız da nasıl ezik bir tip anlatamam, beni süzüşü falan bir şey demek istemiyorum ama kız çocukla konuştuğum süre boyunca popoma baktı, parmaklarıma kadar inceledi. 

     Eve doğru giderken kendimle yüzleştim, ondan hoşlansaydım üzülürdüm. İyi ki hiç bir şey hissetmeden deneme aşamasında ne olduğunu görmüşüm. Hissettiğim tek duygu öfkeydi. Ona da değil, başkalarına güvenimi zedelediği için öfke duydum ona. Kendisinden sonra biriyle görüşmek istediğimde aklımdan bu olayın geçecek olması, bana bu şüpheyi miras olarak bırakmasına sinirlendim. Bana hayal kırıklığının nasıl bir duygu olduğunu öğretmesine ihtiyacım yoktu, ben zaten o duyguyu ezelden beri biliyordum. Hepimiz biliyoruz, belki taa ilkokuldan beri. Hiç önemsememişim, bir şey olmamış gibi davransam daha doğru olurdu ama tüm sosyal medya hesaplarımdan çıkarmayı tercih ettim. Çünkü onu ya da onun gibi herhangi birini sosyal medyada görmek istemezdim. Listemde durmasından bile rahatsızlık duyacak kadar öfkeliydim. Gördüğüm şeyi biliyordum, kendi doğrularıma göre hareket etmeliydim. 


     Karşılaşma 2

     Ales'e girmek için okul yerine geldim, tee ebesinin hörekesine vermişler. Her zaman yaşadığım semte verirler, bu defa nasılsa şehrin öteki ucuna vermişler. Elimdeki bozuk paraları bırakmak için okulun yanında emanetçi var mı diye bakınırken yan tarafımda bana bakan birini gördüm. Bu, kaldırıma oturmuş bana bakıyordu. Panik olup görmemezlikten gelerek okula doğru yürüdüm. Pişkin pişkin ne oldu beni niye çıkardın tarzı sorular sormasını istemedim. Sınava kadar Ösym'ye sövdüm. Kocaman şehir, o bambaşka bir semtte yaşıyor, ben bambaşka bir semtte yaşıyorum, o okul ne alaka? Dalga geçer gibi. Bunlardan sonra beni neden çıkardın msjlaşmaları oldu ama hatırlamıyorum hiçbirini. Sadece kabahatli değilmiş gibi bir de onu çıkardım diye engellemiş her yerden.

     İntikam

     İsterseniz kınayın, isterseniz tuhaf bulun, hayatım boyunca her kırılışımın, hayal kırıklığına uğrayışımın intikamını aldım. Küçük şeylerle uğraşmıyorum genelde ama bu içime işlemiş. Bir gün bir arkadaşım sevgilisini denemek için insta hesabı açmak isterken benden yardım istedi. Ben de yardım ettim, senin merak ettiğin kimse var mı deyince aklıma bir hinlik geldi.  "Eklemez ama şunu bir ekle" dedim. Hemen ekledi, hemen. Baya tanımadıklarını ekliyormuş, baştaki stalkum yanlış sonuç vermiş. Konuştuk tabi ki. Kendisi yazdı, kendisi buluşmak istedi, hiç kabahatim yok. Benle ve o kızla buluştuğu mekanda görüşmek üzere sözleştik. O zaman şehir dışındaydım, şehir içinde de olsam gitmezdim. Kendisini biraz beklettikten sonra sana bir sürprizim var deyip ses kaydı gönderdim. Tavsiyelerimin olduğu bir ses kaydı. Tabi ondan sonra her yerden engellendim :D Eğer öylece bitseydi bana ne hissettirdiğini asla bilemeyecekti, yaptığının yanına kâr kalmasını istemedim. Onun yaşam biçimi ve hareketi yanında basit bir şeydi, belki intikam bile sayılmazdı ama insanlara güvenimi sorgulamama sebep olmuştu aynısını yaşayıp empati kurmalıydı. Ve hesap burda kapandı. 

      Bu arada bir proje nedeniyle Gerçek İzci Bey ile iletişime geçmemiz gerekti. Onla konuşmadık bile pek bir soğuk nevaleymiş, yanlış İzci Bey bana ders oldu. Her işte bir hayır var işte. :)

DİPNOT: Bu yazı 2019 yılında yazılmış, buraya yeni taşınmıştır. 
     

Bir Garip Davet

     Üniversite 2.sınıftayız, çok sevdiğimiz hocalardan biri sınıfta sevdiği 4 öğrenciyi ödül olarak evine yemeğe davet etti. Hem sevindik hem de havaya girdik. Bölüm başkanı evine davet etmiş, bize yemek hazırlayacak boru mu? Anahtarı bize verip "ders çıkışı benden önce gidin oturun" dedi. Önce bir tereddüt ettik önden gitme konusunda ama bir şey de diyemedik, meşguldü demek ki. Ayakkabıları kapının önünde bırakıp girdik eve, oturup bekledik. Hoca eve girer girmez azarladı bizi bura cami önü mü ayakkabıları içeri alın diye. Neyse aldık, ayakkabılı dolaşıyormuş evde. Sonra dedi ki yemeği niye yapmadınız X hocayı çağırdım. Biz de sanıyoruz ki biz davetliyiz. 


     Girdik mutfağa, mutfakta düzgün tabak yok. 6 kişi olacağız mecbur salatayı tepsiye koydu kızlar. Ben yemek yapmadım, ne münasebet davetliyim diyerek. Yemek yapmayı bilmiyordum zaten. Yemeğe oturduk, hoca kızlardan birinin önündeki tabağı alıp dedi ki "sen ortadan yersin". Tabak yok ya pek, kızın önünden aldığı tabağı davet ettiği hocaya verecek. Kendisi ıspanak yapmış. Benim alerjim var, yemedim. Kızlar hapur hupur yedikten sonra dedi ki "ıspanağı hep ayaklarımla küvette yıkarım". Kahkaha attık. Ellerimi yıkamaya banyoya girdim ki küvet ıspanak dolu, gerçekmiş. Gece yarısına kadar son ses opera dinledik. Tekli koltukta 3 kişi oturuyoruz. Hoca votka ikram etti. Kızlardan biri hiç içmemiş ne varsa içti. Salak salak konuşmaya başlayınca, saat de ilerleyince kalkmamız gerekti. İçen kız tüm yol söylene söylene bizim desteklerimizle girdi yurda.  

    Ertesi hafta hoca girdiği tüm derslerde bizi anlattı. Amfide dersine girdim "4 salak kız evimi cami mi sandılar ne ayakkabılarının kapı önünde bırakıp evimde dolaşmışlar, yemekleri de leş gibiydi, hele biri salatayı çay tepsisine koymuş" dedi. Herkes biliyor hikayedeki kahramanları, tüm okula rezil olduk. 75'ten aşağı not almadığım ve 100'lük kağıt verdiğim finalden 60 aldım. Sağ olsun o da geçme notu diye vermiş. Şimdi geriye bakınca tam olarak ne yaşadık, niye yaşadık anlamaya çalışıyorum. Hayatımdaki en saçma günlerden biriydi sanırım. Aşırı cringe anı.

Yüzyılın En Büyük Sınavı : Prenses Erkekler

Masallarda prensesleri kurtarmak için nelerden vazgeçtiğini dinleyerek büyüyen bir nesil için oldukça travmatik bir tür ortaya çıktı: Prenses erkekler. Eril enerjileri oldukça düşük olan ve kadınlara bir kadınla ilişki yaşıyormuş gibi hissettiren, cinsiyet rollerini tamamen nötralize eden bu erkekleri yakından tanıma zamanı.


1. İlişkilerde taktik kovalar. 
2. Trip atar.
3. Sorunları konuşarak çözmek yerine sessiz kalarak karşısındakini cezalandırma yöntemini benimser. Çeşitli jestlerle gönlünün alınmasını bekler. 
4. Giden, yazan, arayan olmak istemediğinden bunları genelde karşıdan bekler. 
5. Sorumluluk almaz, aldırır. 
6. Genelde hesabı ya yarı yarıya öder ya da tamamının karşı taraf tarafından ödenmesini bekler. 
7. Neredeyse tüm sosyal ilişkilerinde planları karşı tarafların yapmasını bekler.
8. Arabasıyla çok fazla km yakmamak için çoğu zaman kendini kız arkadaşına aldırıp, bıraktırır. 

Artık Anlıyorsun